17 Şubat 2014 Pazartesi

Karahindiba BA!

Tu bişvat bayramıydı, olmamıştı, olmamıştı meyveler...
Kekremsiliğine rağmen bozmadım adeti.
Ağzım burkuldu ama bir bir yedim ham meyveleri.
Benimle iletişim kurmak için hologram kullanıyorlar ve
Mimiklerimin info grafikleri çoktan tasarlandı.
Gece oluyor, şehir uyuyor, köpek uyuyor, çaydanlık uyuyor.
Nargile sönüyor, kadıköydeki dükkanlar uyuyor,
En azılı anarşistler cenin olmuş uyuyor.
Annem babamın göğsüne yatıp uyuyor.
Ben uyuyorum ayağıma kramp giriyor.

Ah Şavuot!
Yüzümü Beersheba' nın kuru havasına dövdürerek geçemiyorsun.

Kızım,
Doğmuyorsun.

Kepim,
Seni atamıyorum.

Vücudum,
Seni sularda yüzdüremiyorum.

Ensesi kalın godamanlar kaplan gibi kükrüyorlar yüzüme.
Ben bir karahindibayım...
En fazla saçlarım ve sabırlarım uçuşuyor kafamın üzerinden.

Utkusuz, özlemsiz, iki odalı bir var oluşla sığındığım dünyada...
Görmüyorlar, görmüyorlar.
Azalamam daha, çünkü çoğalmadım hiç.
Zira en fazla Pavlus gibi gezerim ayağımda çarıklarla.

Huzurla geçecek saatlerin peşinden gezerim,
Dövüştükten sonra yenilip ölecek, mışıl mışıl uyuyacak işler yaparım.
İstanbulda yaşarım, küçücük evlere sığarım, kocaman evlere dar gelirim.

Gider kalbimi birine veririm,
Allah' la aynı cinsiyeti taşıyan erkeği limon gibi sıkarım rahmime,
Çocuk yaparım.

Ya da her şeyi alır, bir dağ başında yaşarım,
Ya da yaşamam.

Ben döğüşmem hiç birinizle.
Elim güçle savurup vurmak için değil,
Dilim fitne fücur saçmak için değil,
Dostluğum sırtınıza bıçak değil.

Çok rüzgar ederseniz karahindibalar gibi savrulurum.


10 Şubat 2014 Pazartesi

Aşka Akmayan Spermler

Dün bir çocuğun, bir kediyi öldürdüğü görüntüler sosyal medyayı coşturdu.
Herkes hayvan hakları aktivisti kesildi ortalıkta,
Can Aksoy' u fiili livata yöntemiyle becereceğini, annesine bilmem ne yapacağını söylüyor insanlar.

Evleniyorsunuz, bu kadın namusluymuş, hm bu kadın bakireymiş, ailesi zenginmiş, iyi aile kızıymış diye. O kadınla evlenip çocuk yapıyorsunuz. Dokunmaya mecaliniz kalmıyor, kendinize bir hayat kuruyorsunuz.
Çocuk evde, aşka doymamış, tatminsiz, kendi varlığını ifade edecek bir yeri kalmamış ruh hastası bir kadınla büyüyor. Bir erkek bir kadını nasıl sever göremiyor, bir kadınla bir erkek nasıl tartışır, kadın vücudu neye benzer göremiyor. Seksi pornodan öğreniyor, ilişkileri etrafındaki çapraşık ya da içinde bulunduğu kültürde hard core ve dramatik bir şekilde aktaran filmlerden öğreniyor. Onları model alıyor ve büyüyünce Can Aksoy oluyor.

Ya da farklı bir senaryo olarak; hali vakti yerinde diye bir adamla evleniyorsunuz, adamın içkisi kumarı yok ya da içkisi kumarı var hayvan gibi zengin.
O adam yaşlanmaya, eskimeye başlıyor gözünüzde, eski tutku yok.
Haydi çocuk yapalım da bari ilişkimize renk gelsin soyumuz devam etsin diyorsunuz.
Ne kadar sevseniz de bebeğim diye kucağınıza aldığınız şey; sizin parçanız ama o artık bir bağ.
O artık sizi o adamı sonsuza dek bırakmak istemeniz için bir engel.
Kızınız büyüyor, evde kocasından kaçan bir kadın, baba modeli anneden aldığınız geri bildirimler doğrultusunda leş gibi olmuş. Rol modelinizi, babanızı, babanızdan alamadığınız sevgiyi dışarda farklı farklı adamlardan bulmaya çalışıyorsunuz, oluyor sonra sana bir Adel Tilkal.

Söylemem o ki herkes çocuk yapmak zorunda değil.

Temeli sevgiyle doldurulmamış, annesine aşkla bağlanmamış...
Sünnet edilerek cinsel hazları yok edilmiş, küçük yaşta tramvadan tramvaya koşturulmuş...
Pipisinin boyutu toplumda yer edinebilmesi için bir referans kaynağı olmuş...
Sevgiyi hazmetmeden güçlü olmayı öğütlenmiş, gücü vahşetten ve şiddetten ibaret sanan...
Sekse ilgisi tweetlerinden görebileceğiniz üzere çok yoğun, "Memelerden" aklını alamıyor anneyle ilgili sıkıntıları çok derin ve vahim boyutta...
Tabii ki bu erkek, ergenlik çağındaki bir kızı etkilemek için kedi keser, sosyal ağlarda ona buna küfür ederek ilgi çekmeye çalışır.













Fazla uzatmayacağım, daha küçücük bir çocukken evlatlarınızı bilgi ve ahlak bombardımanına tutuyorsunuz. Bugünün anne babaları, sizin çocuklarınızın da böyle insanlar olmaması sadece bir şans eseri.

Birbirini sapkınca sevmeyen, birbirine bayılmayan birbirine doyabilen insanlar evlenmesinler. Çocuklarınıza kur yapın, kızlar babalarına, anneler oğullarına, oğullar annelerine aşkla bağlansınlar. Oidipus, Electra kompleksleri havada uçuşsun.

Karınızın suratına çocuğunuzun yanında tokatı çarpıp, dudaklarından öpmeye utanırsanız... Çocuklarınız büyüyünce Can Aksoy gibi olur.

Çocuğun kediye yaptığı eziyet bir hayvansever ve veganlaşan biri olarak benim çok canımı yaktı... Fakat lütfen herkes sağ duyulu olsun. 20 Yaşında hayatı sönen bir genç. Arama motorları çoktan onu endeksledi.
İş güç hayat konusunda sıkıntı yaşamasa bile belli bir süre sonra kendi gibi çocuklar yetiştirecek ve o çocuklar belki bizim çocuklarımıza zarar verecekler ve başka kedi- köpekleri incitecekler.

Zaten kompleksleri olan bu şahısa, pipisi küçük, nonoş, ibne vb seksist yorumlar yapılmamalıdır.

Spermlerinizi ve doğurgan, üretken rahminizi sevmediğiniz kimselerin hayatlarına bulamamak da başka bir çözüm.





9 Şubat 2014 Pazar

Ben reklamcı değilim.

Selam arkadaşlar.

Bu blog,

İçinde bulunduğum yaşantıdan;

Tiksinme, Ürperme, Korkma ve kısır döngüde olma bilinci üzerine başladığım yeni hayatı benimle birlikte takip edebilmeniz için oluşturduğum amatör bir çalışma.

7 Şubat 1989' da Ankara' da doğdum.

Daha erken yaşlarda ailemin ve mizacımın genel Türk toplum yapısının çok uzağında olması,
din ve etnisite açısından şablonların çok uzağında olması nedeniyle hep marjinal etiketiyle dolaştım.

TRT, susam sokağı, barış manço, zeki müren, ezop masalları, anderson masalları en yakın arkadaşlarım oldular. En büyük hayalim TRT spikeri olmaktı.

Bu hayaller doğrultusunda, Lise' yi Ankara Anadolu İletişim Meslek Lisesi' nde okudum. Pek çok televizyon kanalında ve radyoda çalışabilme ihtimalim söz konusuyken Üniversite Sınavı yalanına kapılıp hayatımı mantar ettim.

Pek çok staj ve iş teklifine rağmen dershane, ders kitapları ve etüt hede hödöleriyle hayatımın önemli bir kısmını mantar ettim.

Kat sayı uygulaması nedeniyle en güzel iletişim fakültelerinde okuyabilecekken; Hacettepe Meslek Yüksek Okulu' na girebildim.

Tam bir hayal kırıklığıydı. Bir sene sonunda okulu bırakıp egeye yerleştim.

Egenin çok nefis bir bölgesinde bir sene boyunca nargile, alkol ve psikoloji kitaplarıyla mutlu mesut bir hayat sürerken istanbula gelmem gerektiğini anladım.

Yalnız tekrar üniversite sınavına girmem gerekiyordu. Bu sefer daha berbat bir hata yaptım...

Radyo- TV alanında para kazanmak zor en iyisi Reklamcı oluyim bari.... (Sayın peder andreanın da katkılarıyla...)

Reklamcı oldum, sonrası güzel ama acı tecrübelerle...

Vandalizmin kasıp kavurduğu bir sektör, reklamcılık mesleği kendini net ortaya koyamadığı ve eğitim kurumlarının da bu konuda teoriden öteye gidememesi, reklamcıların bilmesi gereken autocad, 3d animation gibi programların özel kurumlarca veriliyor olması ve bu ücretlerin çok yüksek olması, tek başına yaşam, kira, mutfak masrafı derken Sosyal Medya imdadıma yetişti ve dijital pazarlama sektörüne adım attım.

Plazalarda, saçma sapan hiyerarşik yapılanmalarda geçen yazık bir zaman dilimi oldu.

Tam 6 senedir bir fiil çalışıp eve geldiğinde başını yastığa huzurla koyamazken, rüyalarda işlerle cebelleşirken, bir taraftan da KUR denilen hayatın maddi manevi yükünü taşırken diğer taraftan zaman akıp geçerken, bütün arkadaşlarım çocuk sahibi olup aile kurarken, pazarda öte beri satıp para kazanan arkadaşlarım hafta sonları gezmelerini, yazın tatillerde eğlencelerini facebookta paylaşırken bana bir şeyler oldu.

Dışarıdan bakıldığında, iyi bir işi olan, iyi para kazanan, hafta sonlarını sinemalarda, alış veriş merkezlerinde, sabahları işe başlamadan private shopping sitelerinde, toplantılarına yüksek ökçeli ayakkabıları ve laptopuyla gezen, toplantısını set eden, içeriklerini schedule eden, akşam yemek yedikten sonra televizyon kanallarını 100 kez tavaf edip yatağa giden, sabah 7 de uyanıp makyajını yapan ama özel hayatında hep tatminsiz... heyecansız... ertesi gün iş var diye alkol almayan ve en önemlisi ürettiğine dokunamayan, sahip çıkamayan ve vizyonsuz işletme sahiplerine aslında ölümüne ihtiyaç duydukları reklamları yapmalarının, dijital itibarlarının ne kadar önemini anlatırken taam da bacım bunun ederi nedir diyen sermaye sahipleriyle ve dijital itibarı bir sihirli değnek olarak gören, ne istediğini bilmeyen tuhaf insanlarla uğraşan, aşktan, heyecandan, adrenalinden bir haber... Endüstrinin dişlilerince ezilen, ezilen ve ezilen kişilik özellikleri ilk fırsatta her türlü sapkınlıkla ortaya çıkmaya can atan sistemin bir parçası olmuş bir zarar ziyan... Olmaktansa "Away we go" "In to the wild" tadında bir hayata özlem duymaya başladım ve yeniden doğmaya karar verdim.

Dilimizi yeniden öğrenmeye, kıyafetlerimi yeniden gözden geçirmeye, serbest piyasanın sahip olmamız için kanser olana kadar, delice rekabetle herkesi kırıp geçirene kadar bize olmamızı söyleyen yabancı dilde daha karizmatik gelen titrilerinden sıyrılmaya karar verdim.

Ağustosun 16' sında kalbim 2 kez durdu ve 3 gün yoğun bakımda komaya girme tehlikesiyle yattım. Neredeyse 24 yaşımda hayata veda edecektim.

Hayatımın son gününde hala olduğum ya da olabileceğim şeylerden ne kadar memnundum...

Çocukken ailem bana toys r us' dan barbie bebekler, barbie evleri ve envai çeşit zilli oyuncak alırdı ama ben hep sokaktaki oyunları severdim, giriş katta rutubetten ölen o evde oturan gülsüm teyzenin oğlunun tahtadan legoları, adi plastikten çek çekli kamyonlar ve basit makine mantığıyla yapılmış hidrolik sistemli oyuncaklar beni hep daha çok mutlu ederken neden Barbie' lerin, guccilerin, residenceların, plazaların peşinden gidiyorum diye düşünüp durdum.

Bir şişe biraya 15 lira fiyat biçilen şık ve gıcır gıcır mekânlardan ziyade sıkış tepiş irish pub ya da sokak içmeceleri beni daha fazla mutlu ederken ben neyin peşindeyim.

Arkadaşlar yine olmayacak işlerin peşindeydim.

Sistem bize 2000 lira kazanıp, 6000 lira harcamayı bir elegans olarak gösteriyor. Sistem bize haftanın en iyi ihtimalle 48 saati full çalışıp kalan bir iki günde eğlen, haftanın son günü dinlen diyor.

Özgür olmak isteyen özgür olsun, para ve meslek yaşamak için bir araçtır. Önemli olan hayatımızın her anında, elimizin üzerinde varlığına doyamadığımız bir başka elle, soğuk bir şişe birayla, muhabbetle mutlu olmayı öğrenmek.

Aborjinlerin meslekleri yok. İçinde bulunduğumuz toplum bizi bir cendereye atıyor. Ben bunun dışındayım.

Artık sadece yaşamak ve yaşamam için yeterli gelecek parayı kazanmak ve bu parayı kazanırken kendimden uzağa düşmemek istiyorum.

Sokak müzisyenlerini kıskanıyorum, köylerde yaşayan insanları kıskanıyorum, kendini topluma adayıp gecesini gündüzüne katanları kıskanıyorum, sanatını icra edip az kazanıp çok çalışıp kendi olan herkesi kıskanıyorum ve kendime geliyorum. Beni takip edin.

Gelişmeleri buradan aktaracağım.

Önemli not: Tanıştığım, görüştüğüm, anlaştığım hiç bir meslektaşım ve hiç bir kontağım bu yazıdan kendine pay çıkarmasın. Reklamcılar gerçekten mükemmel insanlar sadece ben reklamcı değilm.

Köpekleri balıklarla yaşamaya mecbur edemezsiniz boğulurlar ya da balıklar maymunlarla bir sürü olamazlar. Çünkü balıklar ağaçlara tırmanamazlar.

Kurumsal hayat benim için balıklarla yaşamaya çalışmak gibi.

Sevgiyle.